20. YÜZYILDA BİLİM



http://youtu.be/2LsW5pTVim0


C. Yirminci Yüzyilda Bilim ( Çağdaş Bilim )

                Yirminci yüzyili bilimsel gelişmeler açısindan sicagi sicagina degerlendirmek bilim tarihçileri açısindan oldukça güçtür. Bunun nedenlerinden birisi, bilimlerdeki gelişmelerin henüz tamamlanmamis olmasi ve henüz önemi kavranamayan bazı bulusların ileride yaratabilecekleri büyük gelişmeleri bugünden kestirmenin oldukça güç olmasidir. Dolayisiyla önemsiz olani önemli olanin önüne alma gibi bir hatanin yapılma olasıligi vardir. Ancak fizikteki Kuantum Kurami ile Görelilik Kurami'nin ve astrofizikteki Büyük Patlama Kurami'nin bu dönemin en önemli buluslari olduğunu söylemek mümkündür.




a. Doğa ve Bilgi Felsefesi

                On dokuzuncu yüzyildan itibaren bilimde ortaya çikan olaganüstü gelişmeler, bilimin kendışıni de felsefî bir sorun haline getirmis, bilimin kavramlarıni ve yöntemini, felsefî açıdan anlamak ve anlamlandirmak üzere çesitli görüsler ileri sürülmüstür.

                Bilimsel alanlari ürün ve etkinlik açısindan degerlendirme çalışmaları yapılmis ve özellikle bilimsel kuramların mantiksal yapılari bakimindan tutarliliginin denetlenmesi ve bilimsel önermelerin yapı ve içerik açısindan tasimasi gereken özelliklerinin bir standarda baglanmasi gerektığı savunulmustur.

                Bilimi etkinlik açısindan ele alan çalışmalarda ise özellikle kuram seçiminin hangi ölçütlere göre yapılmasi gerektığı tartisilmıştır. Yeni Pozitivizm veya Viyana Çevresi bilim önermelerinin doğruluk degerlerinin Doğrulama Ilkesi açısindan belirlenmesi gerektığıni savunurken, Popper ise Yanlışlama Ilkesi'ne göre belirlenmesi gerektığıni vurgulamıştır. Bilimi bir etkinlik olarak gören Kuhn ise, bilimsel gelişmenin aynı zamanda bilim topluluklarınin sosyal yapısıyla da ilgili olduğunu vurgulayarak, bilimin felsefî boyutunun yaninda sosyolojik boyutunun olduğuna da dikkat çekmıştır.

b. Matematik

                Bu dönemde matematige daha saglam bir temel olusturmaya yönelik felsefi agirlikli çalışmalar genisleyerek devam etmıştır. Russell, Poincaré, Hilbert ve Brouwer gibi matematikçiler bu konudaki görüsleriyle katkida bulunmuslardir.

                Russell, matematik ile mantığın özdes olduğunu kanitlamaya çalismıştır. Matematığın, sayi gibi kavramlarıni, toplama ve çikarma gibi islemlerini, küme, degilleme, veya, ise gibi mantik terimleriyle ve matematığı ise "p ise q" biçimindeki önermeler kümesiyle tanimlamıştır.

                Hilbert'e göre ise, matematik soyut nesneleri konu alan simgesel bir sistemdir; mantiga indirgenerek degil, simgesel aksiyomatik bir yapıya dönüstürülerek temellendirilmelidir.

                Sezgici olan Brouwer de matematığın temeline, kavramlara somut içerik saglayan sezgiyi koyar; çünkü matematik bir teori olmaktan çok zihinsel bir faaliyettir.

                Poincaré'ye göre de matematığın temelinde sezgi vardir ve matematik kavramlarınin tanimlanmaya elverisli olmasi gerekir. Yine bu dönemin en orijinal matematikçileri olarak Dedekind ve Cantor sayilabilir. Dedekind erken tarihlerden itibaren irrasyonel sayilarla ilgilenmeye başlamis, rasyonel sayilar alanınin sürekli reel sayilar biçimine genisletilebilecegini görmüstür. Cantor ise, bugünkü kümeler kuraminin kurucusudur.






c.Astronomi

                Bu dönemde astronomi alanında yıldızlar ve evrenin yapısına iliskin çalışmalar artarak devam etmis ve evrenin olusumuna iliskin Büyük Patlama Kurami ortaya gelişmiştır. Diğer taraftan, insanın bu evrende yalniz olup olmadigi tartisilmis ve bunu belirlemeye yönelik çesitli projeler geliştirilmıştır.
Yine bu dönemde gezegenlere iliskin çalışmalar da ön plana çikmis ve 1930 yilinda Tombaugh tarafindan Plüton gezegeni ve daha sonra da bu gezegenin uydusu Charon bulunmustur.

d. Fizik

                Bu dönemde Görelilik ve Kuantum kuramlarınin ortaya çikmasiyla birlikte, fizik alanı kavram ve kuramlari açısindan yeni temellere oturtulmustur. Atom alti parçacikların bulunmasindan sonra Atom Kurami bütünüyle yeni bir görünüme kavusmustur.

e. Kimya

                Bu dönemde kimya, sanayinin belkemigi haline gelmıştır; ancak kimya çalışmaları sadece sanayide degil, tip basta olmak üzere değişik bilim dallarında da önemli rol oynamıştır. Atom konusundaki çalışmalar, genetik ile ilgili çalışmaları ve canlıların temel maddesi konusunda yapılan araştırmalari büyük ölçüde etkilemıştır.

f. Biyoloji

                Bu dönemde hücrenin yapısı ve islevlerine iliskin çalışmalar biyolojiyi büyük ölçüde etkilemıştır. Bunun yani sira genetik alanında çok önemli adimlar atılmış ve özellikle son dönemde yapılan araştırmalarla klonlama yöntemine götüren yol açılmıştır. Ayrıca kimyaya dayanan hormon çalışmaları tarim alanındaki verimi arttirmis ve canlıların kökeni ve evrimiyle ilgili araştırmalar, yeni bilimsel bulgularla güç kazanmıştır.

g. Jeoloji

                Bu dönemde jeoloji iki gelişmeden büyük ölçüde etkilenmıştır. Teknolojik atılım, radyometrik tarihleme yönteminin uygulanmasinda, kayaç ve minerallerin kimyasal çözümlenmesinde ve sismolojik incelemelerde büyük ilerlemelere yol açmıştır. Levha tektonogi ise bu yüzyilin ikinci yarisindan sonra yerbilimlerinin hemen bütün dallarında büyük dönüsümlerin gerçeklesmesine neden olmustur.

h. Tip

                Bu dönemde tip alanında yogun bir uzmanlasma görülmektedir. Artik genel olarak tip degil pediatri, oftalmoloji, kardiyoloji ve ilerleyen süreç içerisinde genetik ve embriyoloji çalışmaları yoğunlaşmıştır.

                Yirminci yüzyil tıbbının en önemli özelliği, gelisen teknolojiyi çok iyi kullanmasi ve teshis ve tedavide daha kesin ve ayrıntıli sonuçlar elde etmesidir. Mikroskobun olaganüstü bir şekilde gelişmesiyle başlayan süreç röntgenle devam etmıştır.

i. Teknik

                Yirminci yüzyil teknik alanında önemli gelişmelere sahne olmustur. 1903 yilinda Wright kardesler Flyer I ismini verdikleri ilk uçakla yerden havalanmis ve 59 saniye süreyle 260 metre uçmusladir. Daha sonraki yillarda gaz tribünleriyle donatilan jet uçaklari, 1960'larda ses üstü hizlara ulasmislardir.

                1895'te X isinlarınin bulunmasiyla başlayan bir dizi bulus nükleer çağin kapisini açmıştır. 1938'de atom çekirdeginin parçalanmasi sonucunda açıga çikan muazzam enerjinin kullanim şekilleri, bilim adamlarınin topluma karşı sorumlulugu konusunu gündeme getirmıştır.

                Enrico Fermi'nin 1942'de ?ikago Üniversitesi'nin spor sahasinda kurmus olduğu küçük bir reaktörde zincirleme çekirdek reaksiyonlarınin denetimini basarmasi, elektrik enerjisi üreten reaktörleri gündeme getirmisken, 6 Agustos 1945'de Hirosima'ya atilan atom bombasi, insanların bilim ve teknolojiye bakislarıni ciddi şekilde sarsmıştır. Ancak bilimsel ve teknolojik bilginin üretilmesi ile kullanilmasi, birbirlerinden oldukça farkli süreçlerdir ve bunların üretiminden sorumlu tutulabilecek bilginlerin kullanimindan da sorumlu tutulmasi doğru degildir.

k. Uzayin Kesfi

                Uzaya şeyahat edebilmek sadece roketlerle mümkün olduğundan, roket gelisiminin tarihi, bir bakima uzay uçuslarınin tarihi olarak görülebilir. Ilk roketin ne zaman yapıldigi bilinmemekle birlikte, onun bir Çin bulusu olduğu söylenmektedir. 1232 yilinda Çinliler Mogollari uçan atesli oklarla geri püskürtmüslerdir. 1379'da ise Venedikliler ve Cenevizliler arasında yapılan bir savasta kaba bir roket kullanilmıştır. 19. yüzyil savas roketlerinin genis ilgi gördügü bir yüzyildir. Büyük Britanyali Sir William Congreve, Napolyon savaslarında ve 1812 savasinda kati yakitli itici kuvvetle çalisan bir roket geliştirmıştır. Ancak akaryakitli roketlerin kullanilmasi ile uzaya şeyahatin mümkün olacagini savunan ve bu konuda ilk bilimsel eseri yayinlayan kisi Constantin Tsiolkovsky adlı bir Rus bilim adamıdır. Onun bu çalışmasi ciddiye alinmazken, Robert H. Goddard adinda bir Amerikali ve Hermann adinda Romanya asılli bir Alman ayri ayri çalisarak modern roket biliminin temellerini atmislardir. Ayrıca Oberth adinda bir bilgin Dünya'dan bir cismin baska bir aleme gitmesi ile ilgili teorilerini ve formüllerini bir kitapta toplamis ve bu kitaptan esinlenerek Almanya'da Uzaya Şeyahat Kurumu kurulmustur. Goddard ise, uzun süre üzerinde çalistığı konu ile ilgili görüslerini bir rapor olarak yayinlamıştır. 1919'da çikan bu raporda Ay'a atilacak bir roketten de söz edilmektedir. 1926'da bir deney roketi hazirlamis ve bu roket yaklaşık 60 metre kadar havalanmıştır. 1929 yilinda ise Goddard, içinde barometre, termometre gibi ölçü araçlarınin ve bir fotograf makinasinin bulundugu ilk roketi havaya firlatmıştır.

                Füzecilik ve uzay yolculugu denildiginde akla ilk gelen isim kuskusuz Wernher von Braun'dir. Goddard ve Oberth'in çalışmalarından haberdar olan Von Braun, Uzaya Şeyahat Kurumu'nda füze denemeleri yapmış daha sonra Alman Hava Kuvvetleri hesabina çalışmış ve bu is için bir füze üssü kurulmustur. Bu çalışmalar sonucunda Ikinci Dünya Savasi'nin en güçlü silahi olan V-2 roketleri doğmuştur. Savastan sonra von Braun planlari ile birlikte Amerika'ya kaçmis ve Kaliforniya'da kurulan Cape Canaveral (simdiki adi Cape Kennedy) Uzay Araştırmalari Merkezi'nde çalışmaya başlamıştır.

                4 Ekim 1957 tarihinde ise Ruslar dünyanin ilk yapay uydusu olan Sputnik-1'i Dünya'nin yörüngesine oturtmayi basardilar. 31 Ocak 1958'de ilk Amerikan yapay uydusu yörüngeye oturtuldu ve uzaya uydu gönderilmesi bu tarihten sonra bas döndürücü bir hizla devam etti.

                Amerikalılar, uzay çalışmalarıni bir çatı altında toplamak için Ekim 1958'de NASA'yi (Ulusal Havacilik ve Uzay Dairesi) kurdular. 12 Nisan 1961'de ilk defa uzaya insanli bir roket firlatildi. Vostok-1 adlı roketle birlikte uzaya çikan bu ilk insan Rus Yuri Gagarin idi. 21-27 Aralik 1968'de Frank Borman, James Lowel ve William Anders, Ay çevresini Apollo-8 ile dolastilar ve inise uygun yerleri tesbit ettiler. 20 Temmuz 1969 günü ise, Neil Armstrong, Edwin Aldrin ve Michael Collins idaresi altindaki Apollo-11 uzay araci Ay'in Sessizlik Denizi denilen issiz bir düzlügüne inmeyi basardi ve Neil Armstrong, Ay'a ilk ayak basan insan ünvanini elde etti. Bu basari, gezegenlere gönderilen insansiz araştırma gemileri ve 1981'de uzay mekiginin geliştirilmesiyle sürdü.

l. Bilgisayar

                Insanoglunun ilk hesap makinesi abaküslerdir ve abaküse benzeyen ilk araçlar bundan 3000 sene önce kullanilmıştır. Otomatik hareketlerden yararlanan ilk toplama makinesini Blaise Pascal geliştirmıştır. Pascal bu makineyi tasarlarken, bir tarafa doğru döndürülen disli çarkların hareketinden faydalanmıştır. Daha sonra Leibniz aynı prensiple çarpma islemi de yapabilen bir makine daha geliştirmiştir.

                Hesaplamada elektronik sistemin öncüsü Ingiliz bilim adami Charles Babbage'dir. Babbage'nin Analitik Motor adini verdigi cihaz belli bir programlama içinde hesaplari otomatik olarak yapabilmekteydi. Gerçek anlamda bilgisayarlar 1941 yilinda Berlin'de Kondrad Zuse tarafindan geliştirilmıştır. Onun yaptığı bilgisayar elektron lambalarından olusuyordu ve aynı yillarda Busines Machines Corporation adlı firmanin yaptığı otomatik bilgisayardan çok daha hizli çalisiyordu.

                1946'da, Amerikali J. Presper Erchert ve John W.Mauchly, yüksek islem hizina sahip tam elektronik ilk sayisal bilgisayari geliştirdiler. 17500 civarinda elektron tüpü, 1500 röle, 70000 direnç ve 10000 kondansatörden olusmus 30 ton agirligindaki bu dev makina, on haneli besbin sayiyi bir saniye içinde toplayabiliyordu. Sonraki yillarda inanilmaz bir süratle geliştirilen bilgisayarlar, bilgiyi çabuk ve doğru bir şekilde isleme ve saklama özellikleri nedeniyle, kisa sürede günlük hayatin ayrilmaz bir parçasi haline geldiler. Bilgi üretimi ve dolasimi hizlandi. Bu gelişmeler sayesinde, bir toplumun bütün bireylerinin bilgiye kolayca ulasmalari ve onu tüketmeleri mümkün oldu. Bilgi toplumunun olusumunu hizlandiran bu gelişmelerin yanisira, basimevlerinden uzay gemilerine kadar hemen bütün makina ve araçların kontrolünü de bilgisayarlar üstlenmeye başladi. Böylece insanlar uzun süre alan ve oldukça karmaşık olan yorucu ve bıktırıcı işlerden kurtuldular.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder